Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Rejim güçleri hakkında önemli açıklamalar
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
Sizleri en kalbi duygularımla hasretle muhabbetle selamlıyorum. Özellikle hazırlanan bu sürpriz gerçekten çok kısa da olsa benim için çok çok duyguluydu ve çocukluk yıllarıma beni götürmesi, bunun yanında da tercih edilen oradaki birkaç anekdot gerçekten çok çok önemliydi. İşte bu simitti, kitaptı, suydu bunların 3’ü çocukluk yıllarımın en önemli başlıklarıydı. Sınıfımdaki bir arkadaşımın kitabevleri vardı ve oradan elde ettiğim bu imkanlarla kütüphaneme aldığım Esen Ömer Nasuhi Bilmen Efendi’nin Hukuku İslamiyye Kamusu’ydu. Taksitlerini simit satarak, su satarak ödemiştim ve o günden bugüne de hamdolsun bu şekilde yürüyerek geldim.
Sözlerimin hemen başında, tüm İslam aleminin ve milletimizin, dün başlayan mübarek üç ayları ile yarın gece idrak edeceğimiz Regaip Kandilini tebrik ediyorum. Bu mübarek ayların ve önümüzdeki günlerde ardı ardına idrak edeceğimiz mübarek gecelerin, Müslümanlara ve tüm milletimize hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum.
“Kudüs’ün mahremiyetine yönelik pervasız saldırılar artıyor”
İslam dünyasının her köşesinden feryatların yükseldiği, zalimlerin her geçen gün daha da azgınlaştığı, zulmün adeta arşa çıktığı bir süreçten geçiyoruz. İlk kıblemiz Kudüs’ün mahremiyetine yönelik pervasız saldırılar giderek artıyor.
İşte böyle bir dönemde Rabbimizden, idrak ettiğimiz mübarek ayların ve gecelerin hatırına birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, mücadele gücümüzü artırmasını diliyorum. Merhamet, sevgi, kardeşlik, dayanışma ikilimi olan bu mübarek ayların ve gecelerin ne kadar hakkını vererek yaşarsak, önümüzdeki meselelerin üstesinden kolayca gelecek gücü o derece kendimizde bulabiliriz.
Şayet çevremizde tek bir garip, tek bir ihtiyaç sahibi, tek bir imkansızlıktan dolayı gözü yaşlı, kalbi kırık insan varsa, ne bu mübarek ayları, ne de bu mübarek geceleri hakkıyla değerlendirememişiz demektir.
“Bize düşen de aynı yolda ilerlemektir”
Müslüman olmak sadece namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, hacca ve umreye gitmekten ibaret olsaydı, nefse ve küfre karşı verilen onca mücadeleye gerek kalmazdı. İnancımızın asıl ölçüsü, Rabbimizin bize gösterdiği şekilde “iyiliği emredip kötülüğü nehyetme” düsturunu ne derece hayata geçirebildiğimizdir.
Gelmiş geçmiş tüm Peygamberlerin görevi, insanlığa işte bu temel ilkeyi vaz etmek olmuştur. Bize düşen de aynı yolda ilerlemektir. Rabbim hepimize inancımızın özünün farkında olmayı ve buna uygun şekilde yaşamayı nasip etsin diyorum.
“Bilim insanları, yeni depremler beklendiğinin haberlerini veriyor”
Deprem felaketi kendini bize sürekli hatırlatıyor. Son olarak Van’da can kaybıyla sonuçlanan bir deprem yaşadık. Van’da meydana gelen depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, yaralılara sıhhat diliyorum. Bilim insanları, yeni depremler beklendiğinin haberlerini veriyor.
Son bir asırda ülkemizde 6 ve daha üzeri büyüklüğe sahip 57 deprem yaşadığımızı ve 80 bin vatandaşımızı yıkıntılar altında kaybettiğimizi düşündüğümüzde, bu ikazlara hak vermemek mümkün değildir.
“İlk etapta dönüştürülmesi gereken konut sayısı 6 milyon 700 bindir”
Ülkemizin mevcut yapı stokunun, bilhassa da bizim dönemimizden önce yapılanların önemli bir bölümü, depreme ve diğer tabii afetlere dayanıksızdır.
Öyle ki, birçok şehrimizin neredeyse tamamına yakınını yıkıp yeniden yapmak gerekiyor.
Türkiye gibi 83 milyon nüfusa, 10 milyon binada 30 milyon bağımsız birime sahip bir ülkede böylesine köklü bir dönüşümü gerçekleştirmenin kolay olmadığı ortadadır. Yapılan değerlendirmelere göre ilk etapta dönüştürülmesi gereken konut sayısı 6 milyon 700 bindir. Başka hiçbir şey yapmayıp, tüm yatırımları durdurup, tüm maaş ve destek ödemelerini kesip kamu kaynaklarının hepsini bu işe aktarsak bile, bu dönüşüm yıllarca sürer.
“Hedefimiz 5 yılda 1 milyon 500 bin konutu dönüştürmektir”
Devlet ve millet olarak ele ele vererek, en riskli olan yapılardan başlayıp bu süreci adım adım yürütmek mecburiyetindeyiz. Öncelikle, durumları aciliyet arz eden binaların yıkılıp yeniden yapılması için bir çalışma başlattık. Hedefimiz her yıl 300 bin yeni konut inşa ederek, önümüzdeki 5 yılda 1 milyon 500 bin konutu dönüştürmektir.
“Vatandaşlarımızın mağdur olmaması için 17 milyar lira kaynak kullandık”
TOKİ vasıtasıyla bugüne kadar tamamladığımız ve inşa halindeki 863 bin konut, bu bakımdan önemli bir örnektir. Aynı şekilde bizim dönemimizde kamu faaliyetleri için inşa edilen hizmet binaları, okullar, spor salonları, yurtlar, hastaneler, camiler ve diğer birimler de depreme dayanaklıdır. Kentsel dönüşüm çalışmalarını başlattığımız 2012’den bugüne kadar 1 milyon 350 bin konutu bu kapsama aldık.
Bu konutlarda oturan vatandaşlarımızın mağdur olmaması için kira yardımı, hibe, destek, kamulaştırma gibi çalışmalar için 17 milyar lira kaynak kullandık.
Marmara depreminin ardından altyapısı ve diğer birimleriyle 43 bine yakın konutu tamamlayıp vatandaşlarımıza teslim etmiştik. Van, Kütahya, Bingöl, Dinar depremlerinin ardından da, yine altyapısıyla birlikte 38 bine yakın konut inşa edip, vatandaşlarımızın hizmetine sunduk.
Geçen yıl başlattığımız 65 bin konutluk dönüşüm projesinin bir kısmı tamamlandı, kalanları sürüyor.
Kanal İstanbul tek başına, diğer işlevlerinin yanında, 500 bin konutluk bir kentsel dönüşüm projesidir.
Elazığ’a ve Malatya’ya inşa edilecek konutlar
Elazığ-Malatya depreminin ardından enkaz kaldırma, ağır hasarlı binaların boşaltılması ve tehlike arz edenlerin yıkımı ile hasar tespiti çalışmaları 12 günde tamamlandı.
Buna göre Elazığ’da yıkık 263 bina, ağır hasarlı 7 bin 698 bina, orta hasarlı bin 540 bina tespit edildi.
Bu binalarda toplamda 19 bin 821 bağımsız birim bulunuyor.
Malatya’da ise 370 yıkık bina, 2 bin 794 ağır hasarlı bina, 621 orta hasarlı bina olduğu, bu binalarda 6 bin 691 bağımsız birim bulunduğu belirlendi.
Netice itibariyle Elazığ’da 19 bin 180, Malatya’da 4 bin 432 yeni konut yapılması gerektiği ortaya çıktı.
Şu ana kadar Elazığ’da 960 ve Malatya’da 678 konutun, yıl sonunda teslimleri yapılacak şekilde inşasına başlandı. Elazığ’da TOKİ’nin daha önce inşa ettiği 400 konuta da vatandaşlarımız taşınmaya başladı. Diğer konutların inşasıyla ilgili çalışmalar süratle devam ediyor. Hedefimiz bir yıl içinde 23 bin 612 konutun tamamını bitirip vatandaşlarımıza teslim etmektir.
Bu projeler, konutlar yanında okullarıyla, camileriyle, parklarıyla, millet bahçeleriyle, yollarıyla, alışveriş merkezleriyle tam tekmil yaşam alanları olarak planlanıyor ve yapılıyor.
Güçlendirme yapılacak yerler için de vatandaşlarımıza konut başına 27 bin liraya kadar destek veriyoruz. Ağır hasarlı binalardaki dairelerin maliklerine AFAD vasıtasıyla 11 bin lira, kiracılarına 5 bin lira, orta hasarlı binalardaki daireler için de yine 5 bin lira yardım yapıyoruz.
“Depreme hazırlık çalışmalarını devletle vatandaşın birlikte yürütmesi gerekiyor”
Devlet, elbette felakete uğrayan vatandaşının yanında olacak. Ancak, depreme hazırlık çalışmalarını devletle vatandaşın birlikte yürütmesi gerekiyor.
Vatandaşlarımızdan, sahibi oldukları yapıların risk seviyesini hemen tespit ettirip, depreme dayanıksız olanları süratle dönüştürmelerini bekliyoruz. Bugüne kadar 22 milyon vatandaşımızın oturduğu konutların depreme dayanaklılığı teyit edildi. Amacımız bu sayıyı kısa sürede önce 35 milyona çıkarmak, sonra da nüfusumuzun tamamına teşmil etmektir. İnşallah milletimizle birlikte bu meselenin de üstesinden gelecek, ülkemizi depreme hazır hale getireceğiz.
“Başlattığımız yardım kampanyasında yaklaşık 1 milyon 600 bin lira toplandı”
Diğer taraftan, Elazığ-Malatya depreminin ardından AK Parti Meclis Grubu olarak başlattığımız yardım kampanyasında yaklaşık 1 milyon 600 bin lira toplandı.
Grup yönetimimiz bu parayı AFAD hesabına aktaracak.
Yardım kampanyamıza iştirak eden milletvekillerimize ve teşkilat mensuplarımıza teşekkür ediyorum.
“Açık konuşmak gerekirse, karşımızda hastalıklı bir zihniyet vardır”
Türkiye’nin pek çok sıkıntısı var, ama CHP zihniyeti ve onun başındaki zatın hezeyanları hala en önemli meselemiz olmayı sürdürüyor. Hayatı kendi ülkesine karşı mücadele etmekle geçmiş bir zatın zırvalarını muhatap almamak için elimizden geleni yapıyoruz. Ancak, milletimize olan saygımız gereği, yalanların ve iftiraların ortada kalmaması için, kendimizi bazı gerçekleri ifade etmek mecburiyetinde hissediyoruz. Açık konuşmak gerekirse, karşımızda hastalıklı bir zihniyet vardır.
Önce adaletten ve yargıya saygıdan bahsedip, ardından yargıya, hakimlere, savcılara, adalet kurumlarına her türlü hakareti yapan bir zihniyet, başka nasıl ifade edilebilir, bilmiyorum.
“Teröristlerin arkalarında duran bir kişi, bu ülkenin ancak hasmı olabilir”
Bu ülkede kölelik yoktur ama zihnini ve elindeki imkanları emperyalistlere gönüllü olarak satmış olan bir kişiyi biliyoruz, onun adı da Bay Kemal’dir. 27 Mayıs ve 12 Eylül darbe yargısını bile yüceltecek kadar alçalabilen bir kişi, artık sözün bittiği yere ulaşmış demektir.
FETÖ’den PKK’ya kadar tüm terör örgütlerini destekleyen, söylediği her sözle ve yaptığı her davranışla “arkadaşlar” dediği teröristlerin arkalarında duran bir kişi, bu ülkenin ancak hasmı olabilir.
“Şehitlerimize saygısızlık yapan bir kişi, asla bu milletin evladı olamaz”
Türkiye, tarihinin en kritik mücadelelerinden birini verirken, sürekli devletini ve milletini tahkir eden, askerinden hakimine kadar tüm kamu görevlilerine saldıran bir kişi, ülkesine değil düşmanlarına hizmet ediyor demektir. Ömrü boyunca ülkenin ve milletin hayrına tek bir icraatı olmamış, devlet nasıl yönetilir, uluslararası ilişkiler nasıl yürütülür zerre kadar bilgisi olmayan bir kişi, kürsüde mavra keserek sadece kendini tatmin edebilir.
Suriye meselesinin ne olduğunu zerre kadar idrak edememiş bir kişinin, bu konuda söylediği söz, ancak sinek vızıltısı kadar değer taşır.
Hele hele, insanoğlunda bir vicdan var değil mi? “İdlib’te adam kendi toprağını savunuyor” diyerek, kendi ülkesi yerine rejimin yanında yer alan, kahraman askerlerimizin mücadelesine hakaret eden, şehitlerimize saygısızlık yapan, gazilerimizi rencide eden bir kişi, asla bu milletin evladı olamaz. Yahu insanda vicdan önemli bir sestir. Bu İdlib’deki o yavruları televizyon ekranlarında izlemiyor musun? Yavruların ayakları çırılçıplak o kamplarda görmüyor musun? O yavruların ahı sana yeter ya. O anneler, o babalar, o çamur deryaları içerisinde başlarını sokacakları bir çadır dahi bulamıyorlar. Bunları bu katil Esed’in insafına mı bırakacağız? Esed’e hangi teklifi yaparsak yapalım adam olmadığını gördük. Şu anda Apo’nun ortaklarıyla da zaten ortaklığı var. Ankara’dan İstanbul’a birlikte yürüdüler.
“Bu konularda söyledikleri, hezeyandan ibarettir”
Libya’da ülkemizin ne yapmaya çalıştığını anlamamış bir kişinin bu konuda söyledikleri, deryada damla hükmünde dahi değildir. Bugün Libya’da Türk aşiretleri var ama sorun bilmez. İnanın CHP’nin şurada 15-20 yıllık geçmişini bile bilmez bu adam. Uluslararası ilişkilerde dostluğun ve düşmanlığın, ancak ülkemizin ve milletimizin çıkarlarıyla ilgili bir kavram olduğunu fark edememiş bir kişinin bu konularda söyledikleri, hezeyandan ibarettir.
Tank üretmeyi teneke kutu üretmek, uçak üretmeyi kağıttan model yapmak, savunma ve muharebe sistemleri geliştirmeyi beş taş oynamak sanan birisine, elbette ne desek boştur.
“Yunan’a ve onun arkasındaki güçlere alkış tutanlar olduğunu biliyoruz”
Esasen, bu zihniyet ülkemize yabancı değildir, biz bunları tanırız. Türk Milleti, Çanakkale’de 7 düvele karşı mücadele ederken de, emperyalistlerin borazanlığını yapanlar vardı, o zaman da vardı. Galiçya’dan Libya’ya kadar en geniş manada vatan müdafaası yürüttüğümüz bir dönemde de birileri manda savunuculuğu yapıyordu. İstiklal Harbimizde, Yunan’a ve onun arkasındaki güçlere alkış tutanlar olduğunu biliyoruz.
Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra da, CHP çatısı altında varlığını sürdüren bu hastalıklı zihniyet, fırsat buldukça kafasını çıkartıp aynı sapkınlığı sergilemekten geri durmamıştır.
“Bu anlayışın bayraktarlığını CHP’nin başındaki zat yapıyor”
Şimdi bu anlayışın bayraktarlığını CHP’nin başındaki zat yapıyor. Yalanlarını ve iftiralarını, mahkemelerde defalarca mahkum olmasına rağmen sürekli tekrar etmekten geri durmuyor. Bu millet dün de istiklali ve istikbali için emperyalistleri de, onların ülkemiz içindeki payandalarını da ezip geçmişti, inşallah bugün de aynısını yapacaktır.
Gavurun kılıcını çalarak bu milletin canını acıtabilirsiniz, yüreğini yaralayabilirsiniz ama asla mücadele azmini kıramazsınız.
“Türkiye 2019 yılında yaklaşık 24 milyon ton saman üretmiştir”
İşte bunun için CHP’yi milletimize, başındaki zatı da işinin erbabı olan hekimlerimize havale ediyorum. Esasen, bu zatın sürekli dönüp dolaşıp saman konusunu açması, zihin dünyasının çapıyla ilgili yeteri kadar fikir vermeye yeterlidir. Daha bu ülkenin saman meselesini anlayamamış bir kişiden, bölgesel ve küresel düzeydeki politikalarını kavramasını beklemenin haksızlık olduğunu da kabul ediyorum.
Her ne kadar kendisinin anlamayacağını biliyorsak da, saman konusunu bu zatın zihin çapına uygun şekilde tekrar izah edelim de, hiç değilse mesele onu dinleyenlerin aklında yanlış kalmasın. Türkiye 2019 yılında yaklaşık 24 milyon ton saman üretmiştir. Bu samanın yaklaşık 85 bin tonunu ihraç ederek 14 milyon dolar gelir elde ettik.
Yine geçen yıl yapılan saman ve benzeri ürün ithalatının bedeli ise bin 953 ton karşılığı olarak 428 bin dolardır.
İşte olay bu kadar basit. Hem de bay Kemal’in bile anlayabileceği kadar basit.
“20 milyon ton buğday üretiyor ve 18,5 milyon ton da tüketiyoruz”
Gelelim buğday meselesine. Yılda 20 milyon ton buğday üretiyor ve 18,5 milyon ton da tüketiyoruz. Peki buna rağmen niye buğday ithal ediyoruz? Çünkü Türkiye, dünyanın en önemli gıda üretici ve ihracatçılarından biridir. Bizim üretimimiz gıda sanayinin talebini karşılamaya yetmediği için, yurt dışından ithal edilen buğday, makarna, bisküvi, un gibi katma değerli ürünlerin üretiminde ve ihracatında kullanılıyor. Dünya, un ihracatında birinci, makarna ihracatında ise ikinci sıradayız Bay Kemal.
“Geçen yıl 226 bin ton soğan, 145 bin ton patates ihraç ettik”
Patates ve soğan gibi ürünlerin ihracatına da, iç talepte herhangi bir sıkıntıya yol açmamak için, kontrollü bir şekilde izin veriliyor. Nitekim geçen yıl 226 bin ton soğan, 145 bin ton patates ihraç ettik. Bir kez daha söylüyorum, bu bilgileri milletimize olan saygımız sebebiyle kamuoyumuzla paylaşıyoruz. Yoksa, CHP’nin başındaki zatın dünyasının saman konusunu bile anlamaya yetmediğini hep birlikte zaten görüyoruz.
“CHP yönetiminin bir amacı da, kurduğu kirli ittifakları gizlemektir”
Kendisine verilen, ülkenin ve milletin yürüttüğü tarihi mücadeleye saldırma görevini canhıraş bir şekilde yerine getiren CHP yönetiminin bir amacı da, kurduğu kirli ittifakları gizlemektir. Ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, mızrak çuvala sığmıyor, herkesin zaten bildiği gerçeklerin, birileri tarafından ikrar edilmesinin önüne geçemiyorlar.
Elbette siyasette ittifaklar vardır ve meşrudur. Meşru olmayan, bu işi gizli-saklı yapmak, özellikle de ucu terör örgütlerine çıkacak şekilde yürütmektir. Ellerinde milletin kanı olanlarla yapılan ittifakın adı siyaset değil ihanettir. Böyle bir ittifakın, dünyanın neresine giderseniz gidin demokrasilerde yeri yoktur.
“Bu durumdan rahatsız olan kimi CHP’lilerin istifa ettikleri görülüyor”
Sizlerin de takip ettiği gibi, bölücü örgütün güdümündeki partinin eş başkanı çıktı, CHP’ye, artık ittifak ilişkilerini alenileştirme çağrısı yaptı. Bu ne demektir? Bugüne kadar gizli yaptık, artık açığa çıkaralım. Bu partinin bir diğer eş başkanı da daha önce, İstanbul’dan Ankara’ya kadar CHP’nin kazandığı belediyelerin hepsinde de katkıları olduğunu ve haklarını istediklerini söylemişti. Bugün pek çok CHP belediyesinin yönetim kademelerinde, bölücü terör örgütünün güdümündeki parti tarafından tayin edilmiş kişilerin görev yaptığı biliniyor.
Hatta bu durumdan rahatsız olan kimi CHP’lilerin partilerinden istifa ettikleri de görülüyor. Gerçi mutlaka çıkıp bu gerçeği de inkar edeceklerdir. Ama bu ittifakla kazanılan CHP’li belediyelerin olduğu yerlerdeki halkın tamamı, yaşanan çarpık ilişkiyi gayet iyi biliyor.
“Diğer partideki sıkıntıların da giderek arttığı anlaşılıyor”
CHP’nin başını çektiği ittifak blokunun bu kirli ilişkisini meşrulaştırmak için kullanılan bir diğer partideki sıkıntıların da giderek arttığı anlaşılıyor. Eee… Terör örgütüyle böyle gizli-saklı yol yürürsen, gün gelir senden bunun bedelini isterler. Bu bedel kimi zaman siyasi ihanet, kimi zaman kendini inkar, kimi zaman da ekonomik rant olur.
“Bize düşen görev bu ihanetleri adım adım takip edip milletimizin huzuruna çıkarmaktır”
Milletin CHP’li başkanlara hizmet umuduyla teslim ettiği belediyeleri teröristlere peşkeş çekerseniz, bunun bedelini hem siyaseten, hem hukuken, hem de milletin nefretini üzerinize çekerek ödersiniz.
Ülkemizin kahraman askerleri, polisleri, jandarmaları, korucuları dağ başlarında, sınır boylarında, sınır ötesinde teröristle mücadele ederken, onların siyasi uzantılarıyla ittifak kuranlar için yolun sonu gözükmüştür. CHP gibi bir partiyi götürüp bölücü terör örgütünün kadrolarına teslim eden zihniyetin, diğer alanlardaki hezeyanlarına da şaşırmamak gerekiyor.
Bu zihniyet elbette Suriye’deki mücadeleye de karşı çıkar, “Libya’da ne işimiz var” diye de sorar, devletin tüm kurumlarını ve çalışmalarını da sabote etmeye çalışır. Bize düşen görev, CHP’li belediyelerdeki bu ihanetleri, hırsızlıkları, yolsuzlukları adım adım takip edip milletimizin huzuruna çıkarmaktır.
İl ve ilçe teşkilatlarımız ile belediye meclis üyelerimizin tamamı, bulundukları yerlerde tüm güçleriyle bunun üzerine gitmelidir. Bu tür davranışlar içine giren belediye başkanlarını bizimki dahil hangi partiden olursa olsun affetmeyecek, gözünün yaşına bakmayacağız.
“Ülkenin imkanlarının terör örtülerinin emrine verilmesine müsaade etmeyeceğiz”
Bölücü terör örgütünün güdümündeki partilerin belediyelerini de, ilgili kurumlarımız aracılığıyla yakından takip ediyor, somut tespit yaptığımız anda gereğini yerine getiriyoruz.
Ülkenin ve milletin imkanlarının ne bireysel olarak istismarına, ne de terör örgütlerinin emrine verilmesine asla müsaade etmeyeceğiz.
Milletimiz AK Parti’yi, devletin imkanlarını birilerinin tasallutundan kurtarıp kendi hizmetine sunduğu için böylesine sıkı bir şekilde sahipleniyor.
Partimizin misyonuna ve halkımızın beklentilerine uygun şekilde, bu görevimizi sonuna kadar yerine getirmekte kararlıyız.
“Türkiye, 1 milyonu aşkın yeni göç dalgasını kabullenmeyecektir”
Suriye’de, özellikle de İdlib’te ortaya çıkan büyük insani krizi önlemek için, sahada aktif müdahale dahil, her yolu deniyoruz. Türkiye halen topraklarında 3,7 milyon Suriyeliyi misafir ederken, İdlib’ten ülkemize yönelen 1 milyonu aşkın yeni göç dalgasını sessiz sedasız kabullenmeyecektir.
“Rusya, maalesef bu insani hassasiyeti bir türlü kabul etmek istemiyor”
Talebimiz, rejimin saldırılarını bir an önce sona erdirip, Soçi Muhtırası sınırlarına, yani gözlem noktalarımızın gerisine çekilmesidir. Böylece, sınırlarımıza doğru harekete geçen kitlelerin yeniden evlerine dönebilmelerini sağlayabileceğiz. Rusya, maalesef bu insani hassasiyeti bir türlü kabul etmek istemiyor. Gözlem kulelerimizi kuşatma altına alanlara verdiğimiz süre doluyor.
Rejimin kendi topraklarını kurtarmanın değil, kendi halkını yok etmenin ve bölgeyi çoğu da dışarıdan getirilen mezhepçi fanatiklerin eline bırakmanın hesabını yaptığı, artık inkar edilemez bir gerçek olarak karşımızdadır. Suriye’de asıl topraklarını, özgürlüklerini ve geleceklerini kurtarmak isteyenler, ülkemizle birlikte hareket eden gruplardır. Bunların muhalefeti Esed rejimine, muhabbeti ise kendi vatanlarına ve halklarına karşıdır.
“Hava sahasını kullanamıyoruz, yakında buna da bir hal çaresi bulacağız”
İdlib’teki askeri varlığımızı, hem gözlem ve kontrol noktalarımızdaki askerlerimizin güvenliğini sağlamak, hem de halkı Esed rejiminin zulmüne karşı korumak için güçlendirdik. Şu anda en büyük sıkıntımız hava sahasını kullanamıyor oluşumuzdur. İnşallah yakında buna da bir hal çaresi bulacağız. Aynı zamanda diplomatik kanalları da sonuna kadar çalıştırıyoruz.
Türkiye’yi köşeye sıkıştırarak istediklerini kabul ettirebileceklerini sananlara, bu coğrafyanın bir özelliğini hatırlatmak isteriz.
“Biz coğrafyanın misafiri değil ev sahibiyiz”
Bu coğrafya, kendini büyük gören nicelerini, daha ne olduğunu bile anlamadan bir anafor gibi savurup yutmuştur. Biz coğrafyanın misafiri değil ev sahibiyiz.
Bunun için İdlib’te en küçük bir geri adım atmayacak, rejimi mutlaka belirlediğimiz sınırların dışına çıkartacak, halkın evlerine dönüşünü sağlayacağız. Türkiye olarak bu konuda kararlıyız ve her türlü fedakarlığı göze alıyoruz.
Hani şair “Sayılmayız parmak ile tükenmeyiz kırmak ile” diyor ya, bu millet işte böyle bir millettir. Şehadet bizim için bir son değil, payelerin en büyüğüdür.
“Savaşta tank, top, uçak, füze, kurşun bir yere kadar işe yarar”
Milletimiz, 15 Temmuz gecesi, topyekün bu ruha sahip olduğunu, yeri geldiğinde hiç düşünmeden ölümün üzerine yürüyebileceğini göstermiştir. Asıl mesele, Suriye’de bize karşı dostluğa ve müttefikliğe sığmayacak tavırlar içine girenlerin ne kadar fedakarlığı göze aldıklarıdır.
Savaşta tank, top, uçak, füze, kurşun bir yere kadar işe yarar. Asıl mesele yürektir, asıl mesele inançtır, asıl mesele imandır. Hamdolsun bunların hepsi de milletimizde ziyadesiyle vardır.
Üstüne, her geçen gün daha da geliştirdiğimiz savunma sanayimizi ilave ettiğinizde, ortaya çıkan tabloyu herkesin tekrar düşünmesini tavsiye ederim.
Ayrıntılar geliyor…
Kaynak: TRT Haber